Kızı ve karısının öldürüldüğünü düşünen Kemal’in şimdi tek amacı vardır, durumu iyice ağırlaşan babasını ve gittikçe eksilen göç kafilesini, Ankaralı’nın kurduğu çadır kente sağ salim götürebilmek. Kemal, onları kontrol noktasından geçirebilmek için kendini feda etmeye karar verir. Ama bunun farkına varan biri vardır. Ankaralı ise Lefkoşa’da biriken yaralıların ve Binbaşı Nihat’ın ailesinin naaşlarının Türkiye’ye sevk edilebilmesi için bir intihar görevine girer; adadaki İngiliz yüksek komiserliğini tek başına basacak, Türkiye’nin yardım uçağının yaralıları alıp kalkması konusunda onlara dair elindeki büyük kozu kullanacaktır. Bu kozun kaynağı Sovyetler Birliği’dir. Ankaralı’yı bu bölüm Sovyetler Birliği’nde görev yaptığı zamanlarda bir Azeri Türkü olarak izleyeceğiz. İnci ve Müge, esirhaneden ilk kez dışarı çıkarken; Ankaralı’nın nişanlısı Ayşe ise aşkı için büyük bir çılgınlığın eşiğindedir.
Kemal who thinks that his wife and daughter have been killed, now only has one goal in mind; to take his father who condition continues to worsen along with the other fewer but still remaining refugees to the tent city that has been established by Ankaralı. In order to get them through the point of control, Kemal has made the decision that he will sacrifice his own life if necessary for the benefit of those remaining. But there is someone who notices his intent. As for Ankaralı in Lefkoşa the increasing amount of wounded refugees as well as the remaining corpses of Major Nihat's family must be sent back to Turkey, so he decides to disguise himself as an elder, and his plan includes raiding the British High Commissioner's office so that he can demand for Turkey planes to help the wounded, and in order to accomplish this he is planning on using a huge trump card that he has not yet pulled out. The huge trump card is the Soviet Union.