1939 senesi, Zonguldak. Şehrin kömür madenlerinden birinde babası ve kardeşleriyle maden işçiliği yapan Davut, anası ve 6 yaşındaki küçük kardeşiyle mütevazı bir hayat sürmektedir. Gündüz vardiyasını devraldıkları bir sabah çalıştıkları madende meydana gelen bir göçükle birlikte 9 kişi hayatını kaybeder. Aralarında Davut’un babası da vardır. Giden canların sorumlusu madenin sahibi olan Malik Bey’dir. Çünkü Davut’un bütün uyarılarına rağmen önlem almamıştır. Kızları Gülfem, Behice ve Fikriye’yle zengin bir hayat yaşayan Malik Bey suçlamalardan kolaylıkla sıyrılınca Davut adaleti kendi sağlamaya karar vererek harekete geçer.
Malik Bey’i vuran Davut jandarmaya teslim olmak ister fakat kardeşleri Celal ve Eyüp buna karşı çıkarlar. Davut’u bayıltıp bir mağarada saklarlar lakin mağara, daha önce Davut’u öldürmesi için Malik Bey tarafından tutulan Çolak eşkıyasının gizlendiği yerlerden biridir. Gülfem, Davut’un teslim olması için Fatma Ana’ya baskı yapar ama ondan babası yüzünden küçük Elif’in de öldüğünü öğrenince perişan olur ve babası hakkındaki fikirleri iyice değişmeye başlar. Çolak’ın elinden kaçan Davut, jandarma komutanı Sezai’ye teslim olur. Malik’i vurduğunu söylese de Fatma Ana onun tabancasıyla gelip teslim olmuştur ve Malik Bey’i kendisinin vurduğunu iddia etmektedir. Sezai, olayın görgü tanığı Gülfem’e, Malik Bey’i Davut mu vurdu diye sorunca Gülfem hayır der. İyileşen Malik Bey, Davut ve annesinden şikayetçi olmayacağını söyler. Fakat bunun için Davut’un imkansız bir görevi yerine getirmesi lazımdır...
Gülfem, onu Çolak’ın elinden kurtarmak için jandarmaya haber vermeyen babasından hesap sorar. Malik Bey ise Çolak’ın ölümüyle rahatlamıştır çünkü Çolak, Malik Bey’in hayatını kökünden değiştirecek kirli bir sırrını bilmektedir. Babasının, Gülfem’i Ali Gelik’le evlendireceğini öğrenen Yavuz, Ali Gelik’i vazgeçirmek için Asude üzerinden bir plan yapar. Ali’yle evlenmek istemeyen Gülfem adamın karşısına çıkıp bunu açık açık yüzüne söyler. Ne var ki bugüne kadar hiçbir kadın tarafından ret edilmemiş olan Ali durumu bir gurur meselesi yapacaktır. Malik Bey tarafından ustabaşı yapılan Davut, işçilerin haklarını iyileştirmek isteyince karşısında yine Malik Bey’i bulur. Üstelik adam ölen işçilerin ailelerini evlerinden çıkarmak ve yerlerine yeni gelecek işçileri yerleştirmek istemektedir. Gülfem, Davut’a yardım etmek için onunla beraber hareket etmeye karar verir lakin karşılaşacağı güçlükler ona hayatın hiç bilmediği gerçek yüzünü gösterecektir.
Davut, devletin silahlarını çalan Kasapoğlu için çalıştığından asılarak idam edilmek üzere darağacına çıkarılır ama hiç ummadığı biri son anda yardımına yetişerek onu ipten alacaktır. Ölen madencilerin eşleri madende çalışmayı kabul eder. Gülfem şimdi babasına verdiği sözü tutmak ve Ali Gelik’le evlenmek zorundadır. Nişan gecesi Davut bu evliliği nasıl engelleyeceğini düşünürken, Kasapoğlu’nun Ali’ye pusu kurduğunu ve nişan merasiminden dönüşte arabasını silahlarla tarayarak onu öldüreceğini öğrenir. Kasapoğlu’nun bilmediği şey; arabada Gülfem’in de olduğudur…
Davut’u, kızı Gülfem ile gören Malik Bey onu madendeki işinden atar. Kasapoğlu’yla da kavga etmiş olan Davut iyice çıkmaza girmiştir. Artık Malik Bey’in kömürünü satıp parasını işçilere dağıtamayacaktır. Celal abisini sorumsuz davranmak ve onlara verdiği sözü tutmamakla suçlar. Kasapoğlu’na gidip kömür işini devam ettirmek ister ama Kasapoğlu ona net bir cevap vermez. Bunun üzerine Celal son çare olarak Ali’nin kapısını çalar. Bu esnada Kasapoğlu Gülfem’i kaçırarak çiftliğine getirir ve Davut’a kızı onun için kaçırdığı yalanını söyler. Dini nikahla evlenen Davut ve Gülfem’in mutluluklarına diyecek yoktur fakat Ali Gelik bunu onların yanına bırakmayacaktır.
Kalp krizi geçiren babasının durumunu merak eden Gülfem konağa geri döner. Fakat Malik Bey kızlarına bir veda mektubu yazıp gitmiştir. Gülfem onu annesinin mezarı başında intihar etmek üzere bulur ve kurtarır. Babası kendine gelene kadar konakta kalması ve Ali Gelik’i oyalaması gerekmektedir. Bu durum Davut’un hoşuna gitmese de Gülfem için kabul etmek zorunda kalır. Oysa o da Gülfem’den hükümet için çalıştığını saklamaktadır. Silahların peşine düşerek gece gizlice Ali’nin evine girer ve bir sandık tüfek bulur. Malik Bey ise kızını ve kendini Ali’nin zorbalıklarından kurtarmak için onun Bolu’daki annesini getirmeye karar verir. Bu esnada Ali’nin tacizlerinden bunalan Gülfem çareyi Zarife’lerin köy evinde saklanmakta bulur. Artık tek umudu Ali’nin onu burada bulamamasıdır…
Gülfem, Ali Gelik’in tehditleri yüzünden çaresizdir. Yüreği parçalansa da Davut’tan ayrılır ve büyük bir buhranın içine düşer. Bu ayrılığın acısını kalbine gömen Davut ise artık kararlıdır. Önce kayıp tüfekleri Türk Ordusu’na teslim edecek sonra da madenci arkadaşlarının haklarını canı pahasına savunacaktır. Tüm bunlar yaşanırken Malik, Gülfem’i Ali Gelik’ten kurtarmak için planladığı oyunu devreye sokar. Mazisi hicap dolu bir kadın olan annesi Saniye’yi çıkartır karşısına. İki cenah arasında büyük bir fırtına kopmak üzeredir. Verdiği kararları birer birer hayata geçiren Davut kasabayı kasıp kavururken Gülfem’le yolları durmadan kesişiyordur. İki sevdalı ayrı da olsa aşklarının alevi sönmüyordur… Aralarına giren düşmanlara, kaderin acımasız oyunlarına rağmen birbirlerinden vazgeçemiyorlardır. Ve vazgeçmeyeceklerdir…
Malik Bey, jandarmalara teslim olmuştur. Olanları anlatmak için Davut’a koşar Gülfem, ama gördüğü manzara karşısında yıkılır. Ali Gelik’se Maden Mahallesi’nde yaşadığı hezimetin kuyruk acısını Celal ve Fatma Ana’ya eziyet ederek çıkartmaya çalışmaktadır. Ama önce Gülfem dikilir Ali’in karşısına ve içindeki bütün nefreti kusar… ‘Sen annesinin bile sevmediği bir evlatsın!” - Bu laf ve yediği tokat kulaklarından silinmez Ali Gelik’in. Paramparça olmuştur. Soluğu Bolu’da annesinin yanında alır. Böylece onun bu acımasız karakterinin altında yatan gerçekler, acılarla geçen çocukluğu çıkar su yüzüne. Malik Bey’in yokluğunda madenin başına geçen Gülfem’se çok zor şartlarda çalışmaya devam eden madenciler tarafından hiç hoş karşılanmaz. Ama Davut vardır yanında. Onu yalnız bırakmayacak, yaşadığı her zorlukta düşmemesi için elinden tutacaktır. Paşazade Madenciliğin zor günler yaşadığını öğrenen ve onu haince ele geçirmeye çalışan Ali Gelik’e karşı omuz omuza, nefes nefese savaşacaktır iki aşık…
Davut son anda ortaya çıkarak Malik Paşazade ve Ali Gelik’in ortaklık planlarını suya düşürür. Malik Bey kaçarcasına uzaklaşır oradan. Gecenin ilerleyen saatlerinde kulüp boşalır; iki aşık baş başa kalırlar. Gülfem, Davut’a gerçekleri bir bir anlatır. Sevdalarını yaşamak için artık aralarında hiçbir engel kalmamıştır. Ama kul kurarken gülermiş ya kader hep; Malik Bey sırra kadem basar o gece… Gülfem’in babası sanki yer yarılmış ve içine girmiştir… Davut ve Gülfem el ele verip onu tüm Zonguldak’ta bulmaya çalışırlar. Bu sırada Ali Gelik, Fransızlarla birlikte madeni ele geçirmek için şeytanca oyunlar oynamaya devam eder. Davut ve Gülfem tüm bu zorluklarla karşı el ele verip çarpışırken öyle bir şey yaşanır ki bir anda her şey altüst olur yine… Ama ne demişler; aşk zorluklara karşı göğüs germektir…
Murtaza, Malik Bey’in cinayeti hakkında anlattıklarıyla Paşazadelerin Konağı’nı karıştırmaya çalışır. Ama Gülfem bunlara inanacak kadar saf değildir elbette. Babasının ölümünden dolayı Davut’tan şüphe etmiş olsa da yüreği buna asla inanmıyordur. Rafet Bey’in ölümünün hemen ardından Kasapoğlu’nun çiftliğine yapılan saldırı Davut’un içindeki intikam ateşini öylesine büyütür ki bir gece kulüpte Ali Gelik’in karşısına dikilir. Kararlıdır, onu öldürecektir. Ama Bahar Aras adında gizemli bir kadın çıkar ortaya ve engeller Davut’u… O da Paşazade Madencilik’in peşindedir. Yavuz da Behice’nin kırılgan ve keder dolu halini kullanarak madeni ve maden mahallesini ele geçirmeye çalışmaktadır. Bu sırada Davut kimliği belirsiz adamlar tarafından kaçırılır ve kendi mezarının başına götürülür. Paşazade, Gülfem ve Davut’un ellerinden kayıp gitmek üzeredir. Her şey sarpa sarıyordur. İki aşık çaresiz bir haldedir. Ama aşk dolu bir öpücük, tüm bu kötülüklerin karşısında durmaya yetecek kadar kuvvetlidir…
Madendeki patlama tüm Zonguldak’ı derinden sarsar. Maden Mahallesi karalar bağlar. Askerler, madenciler ve yüreğinde bir parça vicdan kalan herkes göçük altında kalan Davut ve Gülfem’i kurtarmaya uğraşmaktadır. Behice ile gizli gizli evlenerek karanlık emellerine ulaşmaya çalışan Yavuz ise Gülfem ve Davut’un madenden canlı çıkmaması için elinden geleni ardına koymamaktadır. Patlamada büyük zarar gören madeni ele geçirmek için karanlık planlar kuran Ali Gelik ve Bahar Aras hemen bu fırsatı değerlendirmeye çalışır… Bu sırada Kasapoğlu; Yavuz ve Asude’nin Malik Bey’in ölümüyle ilgili sakladığı büyük sırrı öğrenir. Yavuz ve Asude köşeye sıkışmıştır. Kasapoğlu tüm bu olanları anlatmak üzere Gülfem’in evine doğru yola çıkar. Göçük altındaki Davut ve Gülfem’in durumu gittikçe daha kritik bir hal almaktadır. Onları kurtarmak için canını dişine takan madenciler ve askerler umutlarını yitirmiyordur… Zaten umudun olduğu yerde; mucizeler çiçek açar. Ve aşk en büyük mucizedir…
Gülfem, Bahar’ın ortaklık teklifini kabul etmek zorunda kalmıştır. Ancak bu ortaklık işinin arkasında Ali Gelik olduğunu öğrenince dünyası başına yıkılır. Hastanede yaşam mücadelesi veren Kasapoğlu hala Yavuz ve Asude için büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Göksel Bey ve Davut, Kasapoğlu’nun canına kıymaya çalışan, Malik Bey’i kaçıran ve ölümüne sebep olan gizemli adamı bulur ve mekanını basarlar. Yavuz’un gizlice Asude ile görüştüğünü öğrenen Behice çıldırır. Göksel Bey’in Davut üstündeki baskısı anbean büyümektedir. Bahar Aras’la görüşmesi ve bu kadının sırlarını ortaya çıkartması şarttır. Maden mahallesinde tekrar ocak çalışmaları başlamıştır. Gülfem buna engel olmak için Ali Gelik’le masaya oturur. Kasapoğlu uyanır, korkunç gerçekler açığa çıkmak üzeredir. Bu sırada Ali Gelik gizemli bir adamla anlaşma yapmak üzere buluşur. Zonguldak’ta fırtınalı günler yaşanırken Davut ve Gülfem’in aşkı bu şiddetli rüzgarlara dayanabilecek midir?
Yavuz ölümle burun burunadır. Davut’un tetiği çekmesi an meselesidir. Teğmen Sezai, Davut’u vazgeçirmeye çalışsa da Davut kararlıdır. Gülfem, Behice ve Fikriye tarifsiz bir korku içinde Davut ve Yavuz’un akıbetini öğrenmeye çalışmaktadır. Gelen haberle üç kız kardeş soluğu karakolda alır. Ama burada Gülfem’i daha büyük bir şok beklemektedir. Ortalığı yakıp yıkan bir Davut’la karşılaşır. Uzun zamandır içinde büyümekte olan şüpheler mühürlenmeye başlar. Daha bu kavganın ateşi sönmeden Ali Gelik girer devreye, Bahar ve Davut’un birlikte olduğunu ima eder. Ama Gülfem, gözleriyle görmedikçe inanmayacaktır buna. Tüm bunlar yaşanırken Fatma Ana, evde üstünde Fransızca notlar yazan bir fotoğraf bulur. Gülfem’e de Fatma Ana’ya gelen notun bir benzeri ulaşır. Herkes dehşet içindedir. Fransızlar ne maden mahallesinin ne de Paşazade Madencilik’in peşini bırakmıyordur ve durum anbean daha da vahim bir hâl alıyordur. Ve ne yazık ki ‘Memleket Meselesi’ yüzünden vatan bir evladını daha kaybedecektir…
Teğmen Sezai’nin canına kıymışlardır… Zonguldak ayağa kalkmıştır… Şehitlerini son yolculuğuna uğurlamak için seferber olurlar. Teğmen Sezai’ye kahraman bir vatan evladına yakışacak biçimde, büyük bir cenaze töreni düzenlenir… Davut her ne pahasına olursa olsun katilleri bulacak ve kardeşi yerine koyduğu Sezai’nin intikamını alacaktır. Bu sırada düşman da boş durmayacaktır elbette… Bunun farkında olan Davut, Gülfem’e de bir zarar gelmesinden çok korkmaktadır. Celal ve Fikriye evlenmeye karar vermişlerdir ama tüm bu karmaşanın içinde onlar da ne yapacaklarını bilemez bir halde kalakalmıştır. Attığı her adımda sadece kendi çıkarlarını düşünen Ali Gelik’in ise kafasında binlerce tilki kuyrukları birbirine değmeden dolanmaktadır. Gülfem’e yakınlaşmak için kimsenin aklına gelmeyecek planlar yapıyordur. Ve bir gece ansızın Paşazade Konağının kapısı çalınır… Hiç beklenmedik biri, hiç beklenmedik bir anda Gülfem’in karşısına çıkar…
Davut, Teğmen Sezai’nin intikamını almış, Mösyö Flaubert ve iş birlikçilerini demir parmaklıkların ardına göndermiştir. Bir gece ansızın çıkagelen teyzeleri Mehveş; Gülfem, Fikriye ve Behice’yi çok mutlu eder. Ancak Mehveş’in heybesinde; sırlar ve bambaşka hesaplar vardır… Celal ve Fikriye evlenmeye karar vermiştir ama tüm bu hengamenin içinde bu hiç de kolay görünmemektedir. Yine de Karamanlar, Paşazadelerden kız istemeye gider ve ortalık birbirine girer. Bu sırada Fransızlar geniş çaplı bir soruşturma başlatır, bu sebeple Bahar İstanbul’a çağırılır… Bahar’ın yokluğunda minik İpek’e Davut göz kulak olmaya başlar. Küçük kız aniden hastalanınca çaresiz kalan Davut’a Gülfem yardım elini uzatır. Birlikte İpek’i Ankara’ya, birtakım tahliller için götürmek zorunda kalırlar. Bu uzun yolculukta da bütün sırlarını, kırgınlıklarını, sevdalarını masaya yatırırlar. Bu yolculuğun sonu sadece Ankara’ya değil, aşka ve mutluluğa çıkmaktadır…
Bazen en uzun yolculuk iki insan arasındaki mesafedir. Minik İpek’in hastalığı yüzünden çıktıkları Ankara yolculuğu Davut ve Gülfem’in yaralı aşkını iyileştirir… Çünkü aşkla çıkılmamış her yol yarım kalır… Ali Gelik’in çirkin oyunlarına, felaketlere, kavgalara, depremlere, fırtınalara rağmen nihayet evlenmeye karar verirler. Ve acılarla renklenmiş o kırmızı kurdele iki altın yüzüğün arasına bağlanır… Bu habere sevinenler de olur, karalar bağlayanlar da… Ali Gelik, Mehveş ve Yavuz bu iki aşığı ayırmak için korkunç planlar yapar. Ama bu savaşı da kazanan Davut ve Gülfem olacaktır. Fikriye için, maden mahallesindeki yaşama ayak uydurmak günden güne zorlaşmaktadır. Ama her şeye kahramanca göğüs gerer Fikriye… Çünkü amaç mutlu olmaksa ıstırap çekmek şarttır. Ve gerçeklerin bir huyu vardır. Er ya da geç ortaya çıkarlar… Yavuz’la evlilik konusunda son derece yanlış bir seçim yapan Behice kocası hakkındaki bütün sırları öğrenecek ve ona hak ettiği cezayı verecektir…