Büyük Selçuklu İmparatorluğu kurulduktan kısa bir süre sonra Bizans İmparatorluğu'na komşu olmuştu ve artık gözünü Anadolu topraklarına dikmişti. Ancak Romen Diyojen, imparatorluğunun en önemli topraklarını kolay bırakmayacaktı. Sultan Alparslan eğer hedefine ulaşmak istiyorsa kendisininkinin üç katı büyüklüğündeki Diyojen'in ordusunu yenmekten başka çaresi yoktu.
Kral Serhas, MÖ 490 yılında Maraton Savaşı'nda Yunanlara mağlup olan babasının intikamını almak ve yarım kalan işgali tamamlamak için on yıl sonra sefere çıktı. Ancak Termofil Geçidi'nde Sparta Kralı Leonidas'ın ona bir sürprizi olacaktı.
İngiltere Kralı Edward ölmüş ve yerine Godwinson geçmişti. Ancak tahtın başka talipleri de vardı. Viking kral Hardrada tahtta hak iddia ederek İngiltere'ye büyük bir sefer düzenledi. Godwinson'un tacını koruması için Stamford Köprüsü Savaşı'nda bir yolunu bulup Hardrada'yı yenmesi gerekiyordu. Ama ünlü Viking kralını alt etmesi hiç kolay değildi.
Attila önderliğindeki Avrupa Hun İmparatorluğu Avrupa'yı kasıp kavuruyordu ve Attila'nın sıradaki amacı Roma'yı ele geçirmekti. Ancak bu sefer işi hiç de kolay değildi. Çünkü karşısında Hunların yetiştirdiği ve Attila'nın ordusunu çok iyi tanıyan Romalı general Flavius Aetius vardı. Katalon Ovası tarihin en kanlı savaşlarından birine tanıklık edecekti.
Vizigot Krallığı iç savaşın eşiğindeydi. Roderik darbe yoluyla başına geçtiği ülkeyi kontrol altında tutamıyordu. Oysa tehlikenin en büyüğü güneyden gelecekti. Topraklarını hızla genişleten Emeviler, Tarık bin Ziyad ve Musa bin Nusayr liderliğinde Kuzey Afrika'nın tamamını ele geçirmişti. Vizigot Krallığı'ndaki karışıklık Emevilerin İber Yarımadası'na geçmesi için kaçırılmayacak bir fırsattı. Tarık bin Ziyad, 711 yılında yedi bin askerle yola çıktı. Roderik'in ise savaşmadan pes etmeye niyeti yoktu. İki lider telafisi mümkün olmayan Guadalete Savaşı'nda kozlarını paylaşacaktı.
Hun İmparatorluğu'nun genç ve gözü kara hükümdarı Mete Han, hırsıyla ve yetenekleriyle tahtı ele geçiren Çin İmparatoru Gaozu bu savaşta karşılaştılar. Asya'nın en büyük iki gücü kıtanın tek hakimi olabilmek için MÖ 200 yılında Baideng Savaşı'nda çarpıştı.
Harezmşahlar Devleti, 1220 yılında Moğol istilası altındaydı. Kanlı bir savaşın ardından Cengiz Han üstün çıkmıştı ve ülkeyi kontrol altına almıştı. Harezmşah Sultanı Celaleddin, az sayıda askeriyle inatçı bir direniş gösterebilirdi ancak büyük kuvvetlerin zafere daha yakın olduğunu gayet iyi biliyordu. Celaleddin ülkesinden yenilmiş bir devletin sultanı olarak ayrılmıştı fakat bir fatih olarak dönmeyi planlıyordu. Celaleddin, İndus Savaşı'nda Moğolları ya geldikleri yere geri gönderecekti ya da bu uğurda her şeyini kaybedecekti.
Kudüs… İnsanların sahip olmak için büyük bedeller ödedikleri şehir. Kanlı savaşların sonunda Haçlılar Kudüs'ü fethettiler ve tüm Müslümanları katlettiler. Yıllar sonra Selahaddin Eyyubi, şehri Hristiyanlardan geri almak için harekete geçti. Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy ise buna izin vermemek için her şeyini ortaya koydu. Hıttin Savaşı'nın sonunda iki hükümdardan biri amacına ulaşacak, diğeri ise devletini felakete sürükleyecekti.
İskoçlar, İngiliz yönetimi altında ezilmekten bıkmışlardı ve Robert Bruce'un önderliğinde bağımsızlıkları için bedel ödemeye hazırdılar. II. Edward ise adada kendisinden başka bir hükümdara asla izin vermeyecekti. Bannockburn Savaşı'nın sonunda ya Robert Bruce halkına özgür bir ülke armağan edecek ya da II. Edward babasından ona miras kalan İskoç topraklarına büsbütün hakim olacaktı.
8. yüzyılın ortalarında Abbasi Devleti ve Çin İmparatorluğu Asya'nın en büyük iki gücüydü. İkisi de durdurulamaz bir hızla büyüyordu. Sınırları birbirine dayandığında ise ne Tang Hanedanlığı ne de Abbasiler geri adım atmayı düşünmeyecekti. 751 yılında Talas bölgesinde karşı karşıya geldiklerinde kaderlerini üçüncü bir milletin kararı belirleyecekti.
Son teknolojik zırhlar ve kalkanlarıyla gözüne kestirdiği her yeri yok etmeye hazır Roma ordusunun Britanya adasında karşılarına çıkan dağınık kabilelerin topraklarını ellerinden almak için bir nedene ihtiyaçları yok. Fakat unuttukları bir şey var. Bir kadının intikam hırsı. Kraliçe Boudica'nın özgürlük tutkusu ve intikam ateşi Roma'nın sandığından çok daha yakıcı olacaktı.
İslam ordularının fetihleri kısa sürede Arap Yarımadası'nı aştı ve Orta Doğu'nun zengin topraklarına ulaştı. Bölgenin gücü Bizans İmparatorluğu, İslam ordularının topraklarındaki ilerleyişine izin vermek istemiyordu. İmparatorluk, tek ve vurucu bir hamleyle İslam ordusunu yok etmek için harekete geçti. Bizans'ın komutanı Theodor ve İslam ordularının fatihi Halid bin Velid, Yermük Nehri kıyılarında karşı karşıya geldiğinde Orta Doğu'nun kaderi baştan yazılacaktı.
Tarihin başından beri, dünyanın tamamını ele geçirmek Moğol İmparatoru Cengiz Han'ın hayaliydi. Cengiz Han tüm hayatını bu hayali için savaşarak geçirse de ömrü hayalini gerçekleştirmeye yetmedi. İmparator Möngke ve kardeşi Hülagü, dedeleri Cengiz Han'ın yarıda bıraktığı işi tamamlamakta kararlılardı. Ancak önlerinde küçümsenemeyecek bir engel vardı. Memlük Sultanı Seyfeddin Kutuz ve komutanı Baybars, Moğolların topraklarını hak edip etmediklerini 1260'da Ayn Calut'ta tayin edeceklerdi.
Cengiz Han'ın orduları Asya'yı boydan boya işgal ediyordu. Tek ve basit bir kuralları vardı: Önlerine çıkan her şeyi yok etmek. Moğol imparatorunun sıradaki hedefi Kafkaslardı. En iyi komutanı Subutay'ı Kafkasları ateşe vermekle görevlendirdi. Etrafında ona kafa tutabilecek bir güç bırakmak istemiyordu. Ancak Moğolların işi bu kez kolay değildi. 1223 yılında gerçekleşecek olan Kalka Nehri Savaşı'nda karşılarında büyük bir ittifak bulacaklardı: Türkler ve Ruslar.
Genç İskender babası Filip'in yarım kalan hayallerini gerçekleştirmek istiyordu. III. Darius ise tahtını sağlamlaştırmak ve tıpkı I. Darius gibi büyük bir Pers kralı olarak anılmak... İki hükümdar için bu durum, günün birinde birbirlerinin yüzlerini savaş alanında görecekleri anlamına geliyordu. İskender ve III. Darius, MÖ 331 yılında Gaugamela Savaşı'nda karşı karşıya geldiğinde Doğu ile Batı dünyası arasındaki denge yeniden değişecekti.
Anadolu hem Bizans'a hem de Selçuklulara yetemezdi. Bu topraklarda sadece birine yer vardı. Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, o kişinin kendisi olduğuna emindi. Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan ise bunun tam aksini düşünüyordu. 1176'da iki devlet yarımadanın geleceği için Miryokefalon'da bir kez daha karşılaşacaklardı.
Yeni bir devlet Osmanlı adı altında kurulmaya hazırlanırken karşılarında dünyanın en köklü devletlerinden biri duruyordu. Bizans, Anadolu'da kalan son toprakları için mücadele ederken İmparator II. Andronikos'un aklında tek bir soru vardı. İsmi bile bilinmeyen bir beylik, kökü Roma'ya dayanan bir imparatorluğun karşısında nasıl durabilirdi. Osman Bey bu soruyu önce Koyunhisar'da ardından Dimbos'ta cevaplamaya hazırdı.
Bin yıldır bu topraklara hükmetmişlerdi. Ataları sayısız savaşta canlarını feda etmişti. Köklü bir geçmişe sahip Bizans İmparatorluğu ve karşılarında yeni kurulmuş Osmanlı Devleti... III. Andronikos kötü gidişatı tersine çevirip imparatorluğunu şaşalı günlerine kavuşturma planları yaparken büyük bir engelle karşılaşacaktı. Orhan Bey, Pelekanon'da Anadolu'nun sahibinin artık Türkler olduğunu kanıtlamakta kararlıydı.
Türklerin Orta Asya'da başladıkları yolculuklarının Balkanlara kadar uzanacağını kim tahmin edebilirdi? Bu topraklara gelene kadar sayısız düşmanla savaşmışlardı ve onlarcasına diz çöktürmüşlerdi. Ama bunun cihan devleti olmak isteyen Osmanlı için yeterli olup olmadığını Sultan Murat'ın ve Sırp Prensi Lazar'ın dehaları karşı karşıya gelmeden kimse öğrenemeyecekti. 1389'da Kosova'da Osmanlılar Avrupa'nın kapılarını sonuna kadar açmaya çalışacaktı.
Bir tarafta Asya'nın fatihi Emir Timur, diğer tarafta Avrupa'nın korkulu rüyası Yıldırım Bayezid. Osmanlı ve Timur orduları tarihin en kanlı savaşlarından biri için Çubuk Ovası'nda karşı karşıya geliyor.
Göktürkler atalarının 43 yıl önce Çinlilere karşı başlattığı zorlu bağımsızlık mücadelesini 682 yılında onlar adına kazanmayı başarmışlardı. Ancak Çinlilerin bu bağımsızlığı hazmetmek gibi bir niyeti yoktu. Ming-Şa Dağı'nın eteklerinde, Türk beyleri Çinliler ile karşılaşacak ve bu kez düzenli ordular çarpışacaktı. 705 yılında yaşanacak bu savaş yalnız geçmişin bir hesaplaşması olmayacak, yeni kurulan Göktürk Devleti'nin de kaderini belirleyecekti.
Oğuz boyundan Tuğrul ve Çağrı Kardeşler, 1035 yılında yurt edinme hayaliyle Maveraünnehir'e doğru harekete geçecek cesareti kendilerinde bulmuşlardı. Ancak bu bereketli topraklar bölgenin süper gücü Gaznelilere aitti ve Sultan Mesud onları misafirperver karşılamayacaktı. 5 yıllık mücadelenin sonunda yaşanacak Dandanakan Savaşı'ysa, her iki taraf için de hayallerle gerçeklerin birbirinden ayrıldığı dönüşü olmayan kanlı bir karşılaşma olacaktı.
Kartacalı komutan Hannibal daha önce kimsenin cesaret edemediği bir sefere girişmiş, Roma'yı kendi topraklarında yok etmenin eşiğine gelmişti. Fakat yıllardır süren savaşlarda son söz henüz söylenmemişti. Kazananın her şeyi alacağı son bir savaş antik dünyanın iki askeri dehasını, Hannibal ve Scipio'yu karşı karşıya getirecekti.
Osmanlıların Balkanlardaki yürüyüşü onları sayısız milletle karşı karşıya getirmişti. Sultan II. Murad ismini taşıdığı atasının açtığı yolda ilerlemeye devam ediyor, Türklerin bu topraklarda kalıcı olduğunu tüm Avrupa'ya ispatlamaya çalışıyordu. 1444 yılının sonuna yaklaşırken, Haçlı orduları bu sefer onun karşısına dikilecekti. Ve Varna'da yaşanacak büyük çarpışma yalnızca Osmanlıların değil, tüm coğrafyanın kaderini belirleyecekti.
Büyük Viking Ordusu, Britanya'daki krallıkları birer birer ele geçirmeye başladığında geriye kalan son krallık teslim olmamak için elinden geleni yapar. Wessex Kralı Alfred ile Viking komutan Guthrum arasındaki mücadelenin düğümü 878 yılında Edington Savaşı'nda çözülür.
Fatih Sultan Mehmed, Anadolu ve Rumeli'nin tek hâkimi olmak için sonuna kadar savaşacağını herkese duyurmuştu. Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan tıpkı Fatih gibi Anadolu topraklarını kendi devletinin bir parçası olarak görmek istiyordu. İki hükümdardan hangisinin amacına ulaşacağıysa 1473 yazında karşı karşıya gelecekleri Otlukbeli Savaşı'nda belli olacaktı.
Birinci Haçlı Seferi'nin Anadolu topraklarında yarattığı sarsıntı Müslümanlar ve Hristiyanları iki ayrı kampa bölecekti. Savaşan orduların komutanlarıysa kutsal davalarına ne kadar bağlı olduklarını ispatlamaya çalışacaklardı. Ve yüzyıllar sürecek Haçlı Seferlerinin ilk perdesi 1097 yılının temmuz ayında Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan'la Norman soylusu Bohemond arasında sahnelenecekti.
İkinci Haçlı Seferi'nin ilk durağı bir kez daha Anadolu toprakları olacaktı. Ve Sultan Mesud önderliğindeki Anadolu Selçukluları, kutsal saydıkları topraklara ulaşmak isteyen Avrupa krallarını durdurmak için her şeyi göze alacaklardı.
İngiltere Kralı Henry, Yüzyıl Savaşlarına son vermek amacıyla yola çıkmıştı. Ama ordusunun yok olmanın eşiğine geleceğini hiç tahmin edememişti. Bu zorlu yolcuğun acımasızca yıprattığı İngilizlerin kurtulmak için önünde tek bir şans kalmıştı. Ancak Fransızlar onların bu son şansı kullanmalarına kolay kolay izin vermeyecekti. 25 Ekim 1415 günü Agincourt'ta birbirine girecek olan ordular tarihin hafızalarda en çok iz bırakan savaşlarından birine tutuşacaktı.
15. yüzyıl Avrupasında, Katolik Kilisesinin hâkimiyeti her geçen gün daha da sorgulanır hale gelmiş ve reform hareketleri kıtayı kasıp kavurmaya başlamıştı. İsimlerini Bohemyalı reformcu Jan Hus'dan alan Hussitler ise sorunlarını ancak savaşarak çözebileceklerini düşünmüş ve Haçlı ordularıyla yıllar sürecek bir mücadele içine girmekten geri durmamışlardı. Jan Hus'un takipçilerinin tamamını yok etmeye kararlı olan Almanya Kralı Sigismund, 1420 yılında Prag kapılarına dayanmış ve Bohemya'nın başkentini kuşatma altına almıştı. Vítkov Tepesi'nde yaşanacak savaş onu Hussitlerin efsane komutanı Jan Žižka'yla karşı karşıya getirecekti.
Ahameniş İmparatoru Büyük Kiros, ülkesini Güneş'in doğduğu yerden battığı noktaya kadar genişletmeye karar vermişti. Milattan önce 529 yılındaysa Seyhun Irmağı'nın kuzeyinde yaşayan ve Massaget adıyla anılan bir halk, topraklarına kadar gelen imparatoru durdurmak için elinde geleni yapacaktı. Ve tarihin ilk kadın hükümdarlarından biri olan Tomris Hatun bu unutulmaz savaşta Massagetlere bizzat önderlik edecekti.
Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı yaklaşık üç yüzyıldır elinde tutan Memlüklerden almaya kararlı bir şekilde yola çıkmıştı. Fakat Sultan Tomanbay liderliğindeki Memlükler son ana kadar direnecek ve tüm kozlarını oynayacaktı. 1517 yılının ilk günleri, Memlükler ve Osmanlılar arasındaki amansız mücadeleye tanıklık edecek ve düğüm 22 Ocak günü yaşanacak Ridaniye Savaşı'nda çözülecekti.
Haçlı ordularının 1097 yılında doğunun limanlarına ayak basması sayısız Müslümanın hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Yarım asır sonra düzenlenen Haçlı seferinin yeniden İslam dünyasının üzerine bir kara bulut gibi çökmesine izin verilemezdi. Nureddin Zengi, vakit yeniden Müslümanların aleyhine dönmeden harekete geçecek ve Haçlıları geri dönmemek üzere yok etmek için İnab Savaşı'nda Antakya Prensi Raymond'la karşı karşıya gelecekti.
Büyük savaşlar çoğu zaman yıllardır devam eden çatışmaların ve anlaşmazlıkların kaçınılmaz sonuçları olarak tarih sahnesinde belirirler. 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ve Macaristan Krallığı arasındaki gerilim hat safhaya ulaşmıştı. İmparatorluğunun gücüne güç katmak isteyen Sultan Süleyman Belgrad'ı fethederek Orta Avrupa'nın kapılarını Osmanlılara açmayı başarmıştı. Fakat bu Macaristan Kralı II. Lajos'a geri adım attırmayacaktı. 1526 yılında Mohaç Ovası'nda yaşanacak Kanuni Sultan Süleyman ve Lajos arasındaki nihai yüzleşme iki devletin de akıbetini geri dönülmez şekilde değiştirecekti.
Jül Sezar'ın Galyalılara karşı inşa ettirdiği duvar ve kullandığı özel silahların anlatıldığı Alesia Savaşı. Bu savaşta Jül Sezar'ın karşısında efsanevi Galyalı komutan Vercingetorix vardı. Vercingetorix üst üste başarılar kazanıp Sezar'ı zor durumda bıraksa da Jül Sezar dahiyane taktikleriyle savaşı kazanmak için her şeyi yapacaktı.