Hamlet, mahremiyet üzerine bir oyun. Kameralardan, aynalardan, selfilerden oluşan bir dünyada da; kılıçlardan, savaşlardan ve ihanetten oluşan bir dünyada da… Bu böyle.
Martı “ilk aşk” üzerine bir oyun. İlk aşk, ilk heves, biri olma, “önemli biri olma” mücadelesi. Aileden gördüğümüzden kaçarken tam da dibine düştüğümüz bir hayat mücadelesi. Kınarken kenarına iliştiğimiz bir nehir. Nina ve Treplev’in bambaşka hayallerin peşinde ortaklık kurabilme ihtimali.
Nora - Bir Bebek Evi zorbalık üzerine bir oyun. Düşünebildiğimiz kadar mıyız gerçekten? Sevgi sadece konforlu alanda mı mümkün? Ya bir düşünce balonu o konforu bozarsa? Ya da bir olay? Nora’nın aydınlandığı bir dünyada Torvald var olabilecek mi?
Antigone, saygı üzerine bir oyun. Aile dediğin bazen de en büyük kötülüklerin yuvası değil midir? Kan bağıyla işlenen suçlar, suçtan sayılmaz mı? Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bazı şeylerin gerekli olduğu.
Romeo ve Juliet, tutku üzerine bir oyun. İmkansızlıkların aşıldığı, ya da en azından denendiği bir dünyada tutkunun önemini anlatıyor. Bazen saraylarda, bazen sıradan bir apartman katında, bazen de sadece demir bir merdivende… Aşk sadece aşk.
On İkinci Gece beklentiler üzerine bir oyun. Bazen bir yasın, bazen bir aşkın, bazen de bir ihtimalin beklentisi… İhtimalin hayal, hayalin ihtimale dönüştüğü bir dünyada biz kimiz ki! Kime nasıl aşık oluruz, Ya da ne şekilde? Bir bedene. Sanmıyoruz ama bir ruha? İşte kimse bilmiyor bunu. Ama yaşıyor.
Hırçın Kız etiketler üzerine bir oyun. Tanımadığın, tanışmadığın veya tanımak için çabalamadığın birinin hayatında ne kadar söz sahibisin? Daha doğrusu kim kimin hayatında söz sahibi? Sevmediğin için suçlu musun, haksız mısın veya hırçın mısın? Evlilik neden bu kadar önemli? Üstelik kararını senin vermediğin bir evlilik.
Üç Kız Kardeş yalnızlık üzerine bir oyun. Ama kalabalığın içinde yalnız olmak gibi değil, Bildiğin terk edilmişlik tam. Bir bakmışsın bir sır bin sır; bin hayal bir hayal olmuş. En yakınındakilere attığın çığlıklar boşa gitmiş, sen susmuşsun. Köy yanmış deli taranmış, babanı kaybetmiş, eski şaşalı günlerden bir küçük pasta ve rengarenk elbiseler kalmış sadece.
Ayı istemek üzerine bir oyun. Yas tutmayı istemek, borç para istemek, ateş etmeyi istemek. Hatta istemezken istemek. Ama tutkular yalan söylemez. Hem klişeler güzeldir. Aşksız nefret; nefretsiz aşk olmaz.
Bir Yaz Gecesi Rüyası büyülenmek üzerine bir oyun. Aşkın, kavganın, yanlış anlamaların ve hatta yanlış anlatmaların oyunu. Biri birini sevdikten sonra kim onların önüne engel koyabilir? Peki ya bazıları yanlış kişiyi seviyorsa. Veya sevmeyen de yanlış yönlendiriliyorsa kalbi tarafından. Ya da aklıyla. Ya da görünmez sandığımız şeylerin gücüyle.
